Ana Sayfa - TR Kangal Forum

Tam Versiyon: Köpek Nasıl Eğitilir
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Aşağıda ki yazıyı http://forum.donanimhaber.com/ adresinden bir yorumdan aldım.Okumanızı tavsiye ederim.

İlk önce eğitimden çok disipline önem vermen gerekir. Ona lider konumda olduğunu göstermen gerekir. Temel itaat eğitimi ile başlanmalı daha sonra tuvalet eğitimi verilmelidir. Köpekler 6 aylık olana kadar tuvaletlerini çok fazla tutamazlar o yüzden pek çok kez yanlış yere yapabilirler. Bazı köpekler çok çabuk öğrenebilirken bazı köpekler için bu zaman isteyebilir. Bu arada köpeğe insan gibi davranılmamalı ve ceza verilmemelidir. Yaptığı şeyin yanlış olduğu anlatılmalıdır. Mesela ilk havladığında bir şey demeyip daha sonra havladığında hayır dersen köpeğin kafası karışabilir. Öncelikle köpeklerle yaşam rehberini okumanızı tavsiye ederim. Köpeği eğitmek için bu konuda bilinçlenmek gerekmektedir. Aşağıdaki makaleyi petarkadaş adlı siteden alıntı yapıyorum.

1. Bölüm Köpekle Yaşam Rehberi

Köpekler, artık hepimizin bildiği üzere kurttan türemiştir. Yani bir sürü hayvanıdır. Bu bizim anahtarımız olacak: Sürü hayvanı…

Yani tek başına yaşayamazlar! Peki sürüler nasıl yaşar?

Öncelikle, bir sürü liderine, otoriter bir figüre ihtiyaç vardır. Ne yazık ki birçoğumuz “otorite” sözünü yanlış anlıyoruz. “Köpeğine otoriter davranmalısın” deyince, “Ne yani onu döveyim mi?” diye cevaplar alıyorum. Otoriter olmanın, kızgın ve agresif olmakla hiç alakası yoktur! Otoriter olmak, kendinize güvenmek ve karşınızdakinin sorumluluğunu almaktır; tıpkı hata yapan bir çocuğu dövmek yerine, karşısına alıp konuşan bir ebeveyn gibi olmaktır. Dönelim sürümüze…

Bir batında 6 köpek doğarsa, bu köpeklerden sadece 1 tanesi dominant yani baskın tip olur. Diğerleri otorite için mücadele eder ama sonunda baskın olana uymayı seçeceklerdir. Peki bundan çıkan sonuç nedir? 10 köpekten 9 u doğal olarak takipçi olmayı ister; yani lidere uymayı. Böyle mutlu olacaklardır. Doğada hiçbir canlı, onu en çok seveni takip etmez, güçlü ve otoriter olanı takip eder.

Yanlışlar neden kaynaklanıyor?
Biri bize balina yavrusu ya da fil yavrusu verse “ Ben nerden bileceğim ona nasıl bakılacağını?” deriz ama iş köpeklere gelince hazırızdır onların birer İNSAN olduğuna inanmaya. Yani köpekler üzerinde insan psikolojisi uygularız. İşte davranış bozukluklarının ve mutsuzlukların birçoğu, köpeklerimize köpek gibi değil de insanmış gibi davranmamızdan kaynaklanır. “Ama o bir köpekten çok daha fazlası!” diyenler var; “köpekten fazla olmak mı? Köpekleri mi aşağılıyorsun yani?” Köpek köpektir, balina balina, insan da insan. Öncelikle bunu kabullenmemiz gerek.

Köpeğe nasıl köpek gibi davranılır?
Gök gürültüsünden korkan bir çocuğunuz olsa nasıl tepki verirsiniz? Muhtemelen gider sarılır ve ona güvende olduğunu hissettirmeye çalışırsınız. Peki köpeğiniz gök gürültüsünden korkuyorsa? Aynısı değil mi?

Değil! Köpeklerin beyni böyle çalışmıyor! Sonra size sürüden birkaç örnek vererek bu durumu daha iyi açıklayacağım ama şimdilik şunu söyleyeyim. Bir köpek korku belirtisi gösterdiğinde, otoriter bir şekilde, onu uyarmalısınız! Sert bir Hayır! işinizi görecektir. Çünkü bir köpeği sevip okşadığınızda, o bulunduğu halin sizin tarafınızdan desteklendiğini düşünecektir. Yani korkan bir köpeği okşarsanız muhtemelen “hımmm. Demek ki burada gerçekten korkmam gerekiyormuş!” diyecektir. Aynı şey birine hırladığında da ya da fazla havladığında da geçerli. “Tamam oğlum, sakin ol!”diye yumuşak bir şekilde bir köpeği severseniz… “işte burası hırlamam gereken yer!” diyecektir.

Sürüdeki hareketler,
Bir köpek, bölgesine yaklaşan bir hayvanı gördüğünde, gidip ona havlayacaktır. Eğer sürü lideri, bu havlamayı uygun görüyorsa, gidip burnuyla başına dokunacak (yani onu sevecek) ve havlamasına eşlik edecektir, ama eğer havlamasını istemiyorsa, boynuna, ona hiç zarar vermeyecek bir ısırık konduracaktır. Çoğu zaman lider, kendisi dururken bir takipçinin etrafa havlamasını istemez! Ancak büyük bir saldırı varsa ya da gençlerin eğitimi söz konusuysa, köpeklerin havlamasına izin verir. Sürüde anormal korkuları olan bir üye varsa, yine yandaş takipçiler, lidere sezdirmeden köpeği ısırarak uyarır! “Korkmana gerek yok.. Hadi geride kalıyorsun!” derler kendilerince…
“Ay canııım! Arabalardan çok korkuyor! Çocuklardan çok korkuyor” diye onun korkusunu daha da fazla beslemeyin!

Köpek beyni bizden çok daha farklı çalışır. En büyük fark, aynı anda iki işi yapamayacak olmalarıdır. Yani, işlemcileri iki programı aynı anda açmaz, ancak baskın olanların daha karışık ve stratejik düşündüğü gözlemlenmiş. Yani bir köpek, çok fazla düşünmek istemez. Sakin, kendisi için karar verilmiş hayatı ister. Köpeklerin, kurallara ve kısıtlamalara ihtiyacı vardır. Köpeğiniz, yatağa çıkmaya izin vermediğiniz için size küsmez! Aksine güçlü bir lidere sahip olmak onu rahatlatır.

Burada, insan- ve doğa arasındaki en büyük farka değinmek istiyorum: Özgürlük.

Özgürlük sadece, insanların sevdiği bir kavramdır. Hiçbir balık, “bugün sürümden ayrılıyım da şöyle bir Sidney koyunu göreyim” demez! Yani bir köpek, kurallarla karşılaşınca, bizim gibi düşümez. Eyvah… özgürlüğüm elden gidiyor…. demez.

Bir köpeğe kural konulmazsa ne olur?
Öncelikle büyük ihtimalle mutsuz olur, neden?
Eğer bir sürüde, Sürü lideri, takipçilerden herhangi birine iş vermemişse, o köpek sürüden dışlanmış ve atılmış demektir ve bu bir köpek için olabilecek en kötü şeydir. Önce lider sonra ailesi dışlar ve bir başka sürüyle karşılaşana kadar – ki kabul edilmesi düşük bir olasılıktır – hayatı zindan olur. Bir sürüde, kimi koruma- kimi yemek bulma- kimi yavruları koruma- kimi gençlerin eğitiminden sorumludur. Yani birinci durum şudur: Köpeğinize kurallar koymazsanız, kendini dışlanmış hissedecek ve sürekli yeniden kabullenilmek için, sizi tavlamaya, gözüne girmeye çalışacaktır. Çoğu, çok hareketli ve neşeli sandığımız köpek, aslında çaresizce, kendisini sürü liderine yani insana kabul ettirmeye çalışıyordur. Aşırı bölgeci ve korumacı oluyordur. Ya da zıp zıp, sahibinin yüzünü yalamaya çalışıyordur – bu köpeklerde yavruların anneleri için yaptığı bir davranıştır, sevgi değil, ilgisizlik belirtisidir. Ya da artık durum o kadar- o kadar ileri gitmiştir ki, kuyruğunu kovalamak gibi obsesif davranışlar başlar.

İkinci bir durum ise şu: Yukarda dediğim gibi birçok köpek takipçi olmak ister, ama sürünün bir lidere ihtiyacı olduğunu düşünmeye başladığında, bu görevi kendisi doldurmaya çalışacaktır. Yine aşırı koruma durumu başlar, çünkü sürüsünü korumaya çalışıyordur ve tabi misafirlere dahi izin vermezler, bazen eşinizin yanınıza oturmasına bile kızarlar. Oyuncaklarını istediğiniz zaman size vermezler. Bunlar sizin yaşadığınız problemlerdir ama onun açısından iş çok daha kötüdür. Öncelikle, çok fazla şeyi aynı anda düşünmeyi sevmeyen beyni fazla zorlanıyordur, “nereye gideceğim, nerede duracağım, iyiler mi….” Ve daha da önemlisi, sürekli liderlik savaşına maruz kalıyordur. Gündüz her şeyi yapmasına izin verip, gece olunca, “havlama! Hayır!” diyorsanız, bu onun için bir liderlik savaşıdır. “Hey sen de kim oluyorsun takipçi!” diyorlar içlerinden size. Sözün özü, siz bir öyle- bir böyle davrandıkça, sinirleri altüst olacaktır.


Peki ya yasaklamalar?
Özellikle yavru bir köpeği eve aldığımızda yaptığımız en büyük hata, bütün evi “özgürce” gezmesine izin vermemizdir. Çünkü yavrulara, annesi, yuvalarından iki metre öteye gitmesine izin vermez, gitmeye çalışırsa, hop yakalar ve geri koyar, eğer ısrar ederse, bir ısırık bir minik havlama… ama bunları yaparken kesinlikle sinirli değildir. Köpekler birçok zaman sinirli oldukları için hırlamazlar, neyse konuyu dağıtmadan yavruya döneyim. Bir evi özgürce(!) dolaşmasına izin verilen yavru, aslında özgür olduğunu değil, kaybolduğunu düşünecektir! Özellikle yavrular, ilk geldiklerinde bir odadan daha fazla mekan görmemeleri gerekir, ancak diğer günde evi sizinle beraber, gezmelilerdir. Bu, ona annenin yaptığı bir keşif gezisi gibi gelecektir.
Yani bir yavruya özgürlüğünü vermek, ilk günden korkmasına neden olmaktır. Köpekler yasakları sever. Asla sürülerinden fazla uzaklaşmazlar, liderin yemeğine yaklaşmazlar, bu onların saygılarını belli etme şeklidir. Böylelikle kendilerini güvende ve bir aileye bağlı hissedeceklerdir. Yani bir köpeğin mutfağa girmesine izin vermemek, onu üzmez.

Bu arada, bir de eve gelme, durumunu ele alalım. Köpekler, gezerler. Bu kadar basit işte. Gün boyu yürürler ve hiçbir mekana, liderin kucağında arabasında gitmezler. Eğer köpeğinizi yeni aldıysanız, evinizin etrafında kısa bir yürüyüşe çıkarın. Sonra eve girin. Eve girerken, her kapıdan önce siz geçmelisiniz, çünkü liderler böyle yaparlar, böylelikle sürünün diğer üyeleri güvende olduklarını hissederler. “Liderim öndeyse bir tehlike görünce haber verir!” derler. Eve girer girmez köpeği serbest – özgür bırakmayın. Önce beraber gezin, evi bölgeyi, yeni ormanı, yeni yuvayı tanıması gerek ve bunu tek başına yapmamalı. Eğer bir yere girmesini ya da balkona çıkmasını istemiyorsanız, ilk günden basit bir, “Şşşşt!” ya da “Hayır!” yeterli olacaktır ayrıca ilerde olabilecek birçok kazayı da önlemiş olursunuz.

Özgür olmak kavramını biraz daha açmak istiyorum. Gün boyu iki metrelik tasma ile bir direğe bağlamak değildir bahsettiğim. Güzel bir bahçede bırakın eğlensin, bırakın alıştıktan sonra, istediği yerde uyusun, sizin için sorun değilse kanepeye çıksın, ama onu çok fazla karar almak zorunda bırakmayın. Yürüyüşün önemini anlatırken daha detaylı bir şekilde ele alacağım özgürlük konusunu.

Köpeklerin, bir sürüye bağlı olduklarını ve sürü liderine ihtiyaç duyduklarını kabul ettik. Özgürlüğün onlar için iyi bir şey olmadığını ve kurallar ve yasaklarla yaşamaları gerekliliğini anladık. Şimdi gelelim diğer bir önemli konuya. Sağlık! Beden, zihin ve kalp sağlığı.

Köpekler için çok basit bir mutluluk formülü vardır: Egzersiz, alıştırma ve sevgi. Köpeğinize sadece, sevgi – sevgi – sevgiiiiii verirseniz de sağlıksızdır hatta mutsuz ve takıntılıdır, sadece egzersiz – egzersiz – egzersiz yaptırırsanız da sağlıksızdır. Bu formülün en önemli kısmı sırasıdır, bozulmaması gerek. Egzersiz – alıştıma – sevgi.

Geldik yürüyüşün önemine, balıklar yüzer, kuşlar uçar, köpekler yürür! 10 dk değil yarım saat değil saatlerce yürür. Ama bizim arka bahçemiz geniş! O zaman bir çadır kurun ve orada yaşamaya çalışın. Hayır! Köpekler yürür, en az bir saat her gün yürümeleri gereklidir. Yaşa ve cinse göre değişebilir ama mutlaka, her gün en az bir saat ve hatta en iyisi belli bir rutine bindirmektir. Şu saatler arasında…. diyebilmektir. Peki bir köpek yürüyüşü nasıl olmalıdır?

İşte bir yanlışımız da burada başlıyor… Dışarı çıktı, istediği gibi gezsin tozsun! Özgürlüğü sevmediklerini söylemiştik, peki ya sürü de işler nasıl gidiyor? Sabah erkenden herkes kalkıyor ve liderin peşinden saatlerce yürüyorlar, hiç durmadan, çiş arası vermeden, “yaaa ama şurda çok güzel bir ağaç var” demeden…. Yürüyorlar….

İşte size ideal bir köpek yürüyüşü. Kapıdan önce kesinlikle siz çıkarsınız, en yakın yeşillikte iki dakikalık çiş molasına izin verirsiniz, sonra başlar tempolu bir yürüyüş, yoldan geçen kanişe selam vermek yok, ağaçlara işemek, gördüğü her çöpü koklamak yok, yolun ideal bir noktasında durup etrafı koklamasına ve ihtiyaçlarını görmesine izin verebilirsiniz, ama sizin izninizle olmalıdır. Üstelik ideal bir yürüyüşte köpek asla önünüzde olmamalı, bu onun liderliğine izin vermek demektir. Biraz abartılı gelmiş olabilir size, ama gördüğü her şeyi koklayan bir köpek, düşündüğünüz gibi, “çok meraklı” değildir, takıntılıdır. Ya yeni bölge fethetme telaşındadır ya da yeni bölge onu korkutuyordur. Yani köpeklere özgürlüğü, siz verip siz almalısınız, tıpkı oyun saatini de belirlemeniz gerektiği gibi. Oyuncak asla ortada bırakılmaz… Bırakılırsa, takıntılar oluşur ya da artık onlardan sıkıldığı için koltuğu kanepeyi dişlemeye başlar.

Egzersiz bitti, sıra alıştırmalarda… Alıştırma sağlığın zihinsel kısmını oluşturur. Eğitimdir. Nerde nasıl davranması gerektiğidir. Bazen otur- yat- kal bir alıştırmadır, bazen yeni bir komut öğrenme, ama çoğu zaman, gelen misafire hırlamamak ve atlamamak da bir alıştırmadır. Yemeğini beklemek de alıştırmadır. Aslında her bekleme bir alıştırmadır. Yemeği 10sn elinizde tutup köpeğinizin gözlerine bakmak onun için en güzel alıştırmadır. Ağlatmak, yalvartmak demiyorum, ölçüyü belirlemek. Çünkü zihinsel egzersize ihtiyaçları vardır, hem de sevgi dediğimiz şeyden çok daha fazla… Ben böyle söyleyince kızıyorsunuz tabi. Sadece sevgiye ihtiyaçları olduğunu söylüyorsunuz. O zaman üçüncü aşama sevgi.

Birçok araştırma, köpeklerin bizim gibi sevmediğini ortaya koyuyor. Farklı seviyorlar. Sevgi onlar için bazen, gururla baktığınız andır, bazen yemeğini vermeniz, sizinle yan yana yürümesidir. “Ubu cubu cubuuuu…” çoğu zaman onun sevgiden anladığı şey değildir. Sizin tuhaf seslerinize tepki vermesinin nedeni, bunun bir oyun ve ya masaj vaktini çağrıştırıyor olmasıdır. Köpekler, vıcık vıcık sevilmekten anlamazlar, iyi bir masajdan, ve sevgi dolu bir elden anlarlar. Neden?

Öncelikle dediğimiz gibi, hiçbir sürü üyesi bir diğer üyeyi “agu cugu cugu” diye sevmez, bu tarz sevgi daha çok kendi, insani duygularımızı tatmin etmek içindir.

Daha da önemlisi, köpeklerin beyinlerinin %80 i koku ile çalışır, sonra dokunuş, sonra göz ve sonra kulak. Yeni doğan bir köpeğin en son kulakları duyar hale gelir. Kör bir köpek, kör bir insandan çok çok çok daha rahattır çünkü duvarların bile kokusunu alabilirler. Daha da ötesi var, dokunuş. Hani derler ya köpekler korkuyu hisseder. İşte bu onların, koku- dokunma duyularının çok üst düzey olmasındandır. Yani bir köpeğe, “seni seviyorum” demektense onu sevdiğinizi hissetmeniz daha iyidir. Onunla gurur duyduğunuzu hissettiğinizde bu onu kesinlikle anlayacaktır. Yalandan bir “Kötü Köpek” deyip aslında yaptığını muzurca bulup içten içe gülüyorsanız, davranışına kesinlikle devam edecektir. Konuyla alakası olmasa da bir diğer büyük yanlışı yeri gelmişken düzeltmek istiyorum. Eskisi kadar kalmasa da, tuvalet eğitiminde kullanılan bir metot vardır ya. Çişini koklatmak. Bu köpeğe sandığınızdan çok zarar verir. “Bir daha duvara yazı yazmayacaksın” diye kızdığınız çocuğunuzun parmağını kesmek gibi. Yani orantısız güç uygulamış olursunuz ve çoğunlukla mesaj doğru yere gitmez.

Konumuza dönersek, köpekler sevgiyi, koklayabilir, hisseder. Yanınızda sakince uyuması yüz kez “seni seviyorum” demenizden çok daha anlamlıdır.

Eve geliş ve yürüyüşten sonra önemli bir diğer konu yemek yeme ritueli. Evet sizin için sıradan bir öğün onun için ayin gibidir. Pat kaba doldur.. hoooop önüne… Bir rituele yaptığınız saygısızlıktır. Doğada sabah kalkıp saatlerce yürüdükten sonra önce liderlerinin bitirmesini beklerler, sonra kendileri yerler. Yani yemek bir yürüyüşten sonra gelmeli. Yemeği kazanmalı ve en önemlisi yemeği daima önce siz yemelisiniz. Beklemenin önemini vurgulamıştık. Beklemeli. Liderini beklemek ona ancak güç katar, onu insanlaştırmayın, “ayyyy canım aç kaldı nasıl bakıyor” demeyin. Köpekler bir hafta aç kalabilirler! Aman ha onu aç bırakmaya kalkmayın, sadece demeye çalıştığım, sizi yemek yerken beklemek onu acıktırmaz, zihinsel olarak sınar yani mutluluk formülümüzün ikinci ayağı gerçekleşir. Sonra… Mamayı kaba koyduk. Acele etmeden nerede yemesini istiyorsanız oraya gidin. Oturmasını ve bir 5-10 sn beklemesini sağlayın. Köpek eğitimindeki, otur, bir kurabiye, yat, bir kurabiye daha… gibi değil bu uygulama. Yemek için beklemek! Eğer bu ritüeli daha anlamlı bir hale getirmek istiyorsanız, mama kabının her an sizin kontrolünüzde olduğunu hatırlatmakta yarar var. Yani bir “heyyy” diyip kabı hafifçe yukarı kaldırın ve yemeyi bırakmasını isteyin. Kabı öne doğru çekmeyin! Bu takip mekanizmasını çalıştırıp inat etmesine neden olacaktır. Bir beş saniye bekleyin ve yine verin. Ya da “hey” diyip, mama kabının üzerine elinizi koyun ve yemeyi bırakmasını bekleyin. Bu çok sağlıklı bir alıştırmadır. Oyuna çevirmeyin ve daha önemlisi, o bir insan değil “işkence yaptığınızı” düşünmeyin! Yemekle ilgili son bir not ise, bu alıştırma, hızlı yemesini engellediği için sağlığına da yararlıdır. Yemeğini telaş içinde yemesine izin vermeyin, ve sizin liderliğiniz olmadan yediği her yemek telaş içindedir. Bu alıştırmadan sonra yemek yerken ne kadar sakinleştiğini göreceksiniz, çünkü “ben yemek yerken bile liderim her şeyin kontrolünde” güveni yaşayacaktır.

Şimdi köpeğinize nasıl davranmanız gerektiğini yeniden düzenlemenin tam zamanı. Unutmayın o sizin bütün sevgi ihtiyacınızı karşılarken, onun da sizden beklentileri var. İyi bir lider olmanız için her şeyini verebilir. Uzun bir yürüyüş için, kurallar koymanız için… sıkı bir sarılma için… Ve sakın umutsuzluğa düşmeyin. Doğada hiçbir hayvan, geçmişi ya da geleceği düşünmez. Anı yaşarlar. Bir anda nasıl değiştiklerine inanamayacaksınız. Çoğu zaman hatalarını devam ettiren, hatta takıntılı olmalarına neden olan faktörün insanlar olduğunu göreceksiniz.

Şimdi birçok insan için en önemli konu başlıyor: Türler.

Çoğumuz araba markası seçer gibi köpek seçmeye meraklıyızdır, hâlbuki tür, onların dünyasında çok da önemli değildir.

Çoğu zaman küçük köpeklerin, koca koca köpekleri nasıl susturduğunu görürsünüz. Köpeklerin dünyasında boy kilo yoktur. Sadece enerji ve pozisyon vardır. Sürüdeki konumu ne?

Enerji nedir?
Köpeklere mutsuz bir hayat sürdürmemizin en büyük nedeni, onları tür olarak görmemizdir, hâlbuki enerjilerine bakmamız lazım.

Çok enerjik bir köpek, eğer siz yeterince egzersiz yaptıramayacak bir hayat sürüyorsanız, kısa sürede hayatınızı ele geçirip baskın ve mutsuz bir köpek olacaktır. Eğer çok aktif bir insansanız, düşük enerjili bir köpeği hayatınıza zorla sokup onu çok zorlayabilirsiniz ve yine mutsuz bir köpek çıkar ortaya.

Yani bir köpek seçerken, önce aynaya bakmalısınız. Hayatım hangi enerjide bir köpeği mutlu eder. Kesinlikle kendi enerjinizde ya da biraz düşük olanı almalısınız.

Köpek seçerken bir diğer hata, barınağa gidip köpeklere bakıp acımanızdır. Eğer birine yardım edecekseniz ona acımamalısınız. Bilmiyorum, hiç yeni doğan bebek ünitesini gördünüz mü? Hemşireler, alır o, eti budu olmayan minicik bebekleri, evirir çevir, iğne yapar. Biz olsak aman başını tut, ama belini tut, aman acımasın diye, kaslarına zarar veririz. İşte köpeklere de acıyarak yaklaşırsanız ilişkinize zarar verirsiniz. Dedik ya hissi, hissederler. Üstelik zayıf duygularla başlayan ilişkinizde zayıf bir liderlik ortaya koymuş olacaksınız ve bu da yukarda uzun uzun belirttiğim mutsuz köpeği doğuracaktır.

Bir diğer yanlış köpek seçimi ise, köpeğinizi kaybettikten hemen sonra yeni köpek almaya gitmenizdir. Acınızı ve sevginizi anlıyorum ama yeni bir köpek almadan önce en az 20 gün geçmesine özen gösterin. Hem acınıza saygı duyup derinlemesine yaşayın, hem de yeni köpeği mutsuz etmeyin. Hemen bir köpek alıp, acınızı unutturmasını beklemeyin. Unutmayın asıl büyük değişimi yaşayan o olacak ve bunu üzülerek kaçırmak istemezsiniz.

Türlere geri dönecek olursak. Tür köpeğin hayatında sadece iki noktada önemlidir: Oyunlar ve bakım. Yani aslında her köpek köpektir. Şivava ya da danua olması fark etmez.

Yani, yukarda belirttiğim kurallar hepsi için geçerlidir. Ama biz küçük köpekleri bebek gibi görmeye meyillidiriz. Halbuki o 5 kızgınlığını yaşayan çıldırmış bir köpek bile olabilir. Bir pitbulun ağzını, elinize yaklaştırmasına bile izin vermezken bir york terrierin elinizi kemirmesi “ay canıııım çok tatlı” diye karşılayacağınız bir olay olur. Kendilerine bebek gibi davranıldıkları için küçük köpeklerin büyüklere oranla daha sorunlu ve delirmeye yakın olduklarını eminim hepiniz fark etmişsinizdir. O küçük olduğu için, kurallara ihtiyaç duymaz.. “Ama o bebeeeek!” Hayır o bir köpek ve çok mutsuz. Küçük ırklarla ilgili bir diğer büyük sorunsa, küçük oldukları için evin onlara yeterli olacağını düşünüp, yürüyüşe çıkarmamak. Yukarda yürüyüşün öneminden bahşetmiştim. Onlar da köpek, boyu ne olursa olsun yürümeli. Yürümek, hem fiziksel hem psikolojik bir egzersizdir. Küçük köpeklerin daha hareketli olmasının da nedeni budur. Yürüyüşe çıkmadıkları için, asla içlerindeki delirtici enerjiyi dışarı atamazlar.

Küçük köpeklerden çıkıp büyük köpeklere gelelim.
70lerde dobermanlar, 80lerde alman kurtları 90larda rotweillerlar 2000 lerde pitbullar…. Adeta moda gibi değil mi? Bunlar dünyanın en kötü köpekleriydi bir zamanlar… ve bir çoğu sadece iyi liderler bulamadıkları için uyutuldular. Üstelik durumdaki çarpıklığı hemen görebilirsiniz. 80lerin en kötü, en saldırgan, çocuk öldüren köpeği günümüzün en iyi koruyucusu ve aile köpeğidir. Alman kurtları. Rotweillerlar ne kadar kötü değil mi? Hele pitbullar off off…

Aslında bu köpeklerin tek suçu, gerçekten güçlü olmaları, kaldı ki birçoğu insan ıslahlaştırılmasıyla oluşmuş, yani evrimi doğal olarak geçirmemiş türler. Yani önce üretip sonra kötülüyoruz her şeye yaptığımız gibi. Pitbullar, doğanın en narin ruha sahip hayvanlarıdır neredeyse… Çok güçlü oldukları için köpek kavgalarının favorisi oldular ve bir grup manyak insan olamayan iki ayaklı canavarın elinde mahvoldular.

Kesinlikle hiçbir türde saldırganlığa meyil yoktur, dogolar dahil. Her köpek gibi bu köpekler de ergenliğe geçerken gücünün farkında olmayacaktır. Yani oyun oynarken, elinizi kanattı diye. “Ahaaa! Pitpul yakaladım seni” demeyin ve ergenlik dönemindeyken kesinlikle çocukların yanındayken gözetim altında tutun. Abartmayın, sizden daha düşünceli olduklarını göreceksiniz. Ama özellikle güçlü ırklarla, güreş, halat çekme gibi oyunlarda oynamayın. Ve unutmayın bir golden da, şivava da, schnazer da tv de gördüğünüz pitbullar kadar delirtilebilir.

Ayrıca enerjiye gelirsek yeniden. Rotweillerlar çok enerjilidir diye bir genelleme de söz konusu değildir. Çok enerjik bir stbernard olabileceği gibi, yerinden hareket etmeyecek goldenlar da vardır.

Sözün özü, pitbullar öldürür, şivavalar çılgındır, alman kurtları çok iyi korur gibi genellemelerin hiç biri ama hiç biri doğru değildir. Bu, İngilizler hızlı koşar, Fransızlar iyi resim yapar demek gibidir.

Peki tür ne zaman önemlidir?
Oyun ve bakım:
Köpeklerin genel olarak ihtiyaçlarını yazmıştım, şimdi ise türlerin ihtiyaçlarına gelelim.

Her türün kendine has bir ihtiyacı vardır ve eğer bunları tatmin etmezseniz, karşılayamazsanız yine sorunlar ve mutsuzluk başlar.

Mesela av köpeklerinin koku duyuları daha gelişmiştir, eğer siz bu konuda bir şey yapmazsanız, yürüyüşü burnunuzdan getirirler. Her ağaç başında üç dakika geçirmek zorunda kalırsınız.
Öneriler: Bir pet şişeye bir tavuk bulyon koyun ve su ile eritin, sonra köpeğinizin sevdiği bir oyuncağı bir yere saklayın. (Dışarıda tabii ki) ve hazırladığınız suyla karışık bir yol çizin. Ve köpeğinizi serbest bırakınJ. Oyuncaklarını saklayın, bazen sevdiği bir yemeği, kitaplığın rafına koyun.

Bir çoban köpeği, kesinlikle çok yürümek hatta koşmak isteyecektir. Top atma oyunlarını sık sık oynamanız gerekir.

Setterler ve labrodorlar, yüzmeyi sever. Deniz ya da havuz yoksa en azından bir leğen suyu balkona koyun. Bırakın etrafı ıslatsın.

Buldog, boxer, pekines gibi burnu basık köpeklerin, koku alma duyuları diğer köpeklere oranla zayıf kalır ve koku bir köpeğin hayatındaki en önemli duyudur. Bu nedenle özellikle bu köpeklere koku alma egzersizleri sık sık yaptırılmalıdır. Yoksa kör olmasa bile, etrafındaki şeyleri devirmeden yürüyemeyen bir köpeğiniz olur, hatta genellikle tembelleşirler.

Her türün kendine has özelliği var ve mutlaka bunları araştırıp öğrenmelisiniz.

Bakım konusuna gelince.
Her köpeğin genel bakımı vardır, ama türlere özel bakım çok başka.

Mesela Husky gibi soğuk bölge köpekleri, ahhh ahhh egolarımız yüzünden sıcakta yaşamaya mahkûmdur. Mümkünse, balkonun bir köşesine nemli bir havlu halı vb. serin. Serinletmeye bakın, traş ettirin.

Ya da boxer, buldog sharpei gibi buruşuk türlerin, buruşuklukları düzenli olarak temizlenmelidir, yoksa çok ciddi mantar sorunları ve pis koku ile baş etmek zorunda kalırsınız. Koku demişken, türlerle alakası olmasa da bir diğer genel yanılgı. Köpeklerin ağzı yaşlandıkça kokmaz. Ya gençken diş sağlığına önem verilmemiştir ya da bir mide sorunu yaşıyordur.
İşte böyle, türler sadece sorumluluklarınızı değiştirir. Köpeği daha güzel ya da çirkin yapmaz.
Şimdi köpeklerle ilgili genel sorunlara gelelim ve kendimizle yüzleşelim.

Bir köpek evinizi mahvedip her yeri parçalıyorsa, “çok yaramaz çoook” demeyin. Egzersizlerini yaptırmıyorsunuz ve enerjisini başka şeylerle atmaya çalışıyordur.

Bir köpek, fazla havlıyor ve saldırganlık gösteriyorsa, size güven duymuyor ve sizi koruma ihtiyacı duyuyordur. Hemen dik yürümeye ve biraz daha kendinize güvenmeye başlayın.

Bir köpek insanların üstüne atlıyorsa, çok dost canlısı olduğundan değildir, dominant olup sürü toplamaya çalışıyordur. Yani aile duygusu verememiş olabilirsiniz.

Bir köpek, mama kabına yaklaştırmıyorsa, size saygı duymuyordur. Bir dahaki öğünde hemen kontrolü ele alın.

Bir köpek, bisiklet peşinde koşuyorsa, “Köpek tabii ki kovalar” demeyin, tür genlerini tatmin etmiyor ve düzenli egzersiz yaptırmıyorsunuz demektir.

Bir köpek, yatağınıza başkasını yaklaştırmıyorsa, “ay beni çok seviyor” demeyin. Muhtemelen ailenin en zayıf üyesi olarak sizi görüyor ve diğerlerine karşı korumaya çalışıyordur. Annelerin yavrularını, sürü erkeklerinden korudukları gibi.
Bir köpeğin korkusu varsa, yüzleşmesini sağlayın. İnsanlar gibi hayatlarının sonuna kadar unutamayacakları bir deneyim olmayacağına emin olun. Sadece bir an zorlanacak ve sonra rahatlayacaktır.

Köpekleriniz, diğer köpeklere karşı saldırganlık gösteriyorsa, başka köpeği yanında severek bu huyundan vazgeçirebileceğinizi düşünmeyin. Sadece düzenli olarak uyarın ve size konsantre olmasını sağlayın. Eğer durum çok ciddi ise mutlaka bir profesyonelden yardım alın.
Sorunlara doğru teşhisler koyun ve üzerlerine hikaye yazmaktan vazgeçin. “Yemeğini dağıtarak yemeyi çok seviyor.” Muhtemelen, yemeği çalınacak korkusuyla acele ediyordur.

Birçok sakin denilen köpek, aslında ağır depresyondadır. Bir çok saldırgan denen köpek, aslında sadece bölgesini koruyordur. Çok oyuncu denilen köpek, muhtemelen egzersiz yoksunudur ve kurallar koyulmamıştır.

Köpeklerin, insanlar gibi birçok mizacı yoktur. Bir köpek doğal olarak, saldırgan ya da doğal olarak isteksiz olmaz. Sağlıklı köpek her zaman sakindir ( oyun oynamadığı süreceSmile )

Özetleyecek olursak,

Köpekler insan değildir. Bu onları daha aşağı ve ya yukarı yapmaz.

Köpekler, sürü hayvanıdır ve lidere ihtiyaç duyarlar.

Köpekler, özgürlüğü sevmezler.

Köpekler, egzersiz alıştırma ve kendi anladıkları gibi sevgiye ihtiyaç duyarlar.

Köpeklerin türleri üzerinde genelleme yapılamaz.

Küçük köpekler de yürüyüşe ihtiyaç duyar.

Köpeğinizin türünü öğrenip bu genlerini de tatmin etmeniz gereklidir.

Sorunlarınıza, hikaye yazmayın ve doğru teşhis koyun.

Gözlemleyin, yaratıcı olun.

2. Bölüm Yalnız Kalamayan Köpekler: Ayrılık endişesi

Köpeklerle yaşadığımız en büyük sorunların başında, ayrılık endişesi geliyordur herhalde. İki saat dışarı çıkıp evinize geri döndüğünüzde, dişlenmiş sandalyeler, soyulmuş pencere kenarları, kazınmış yer, tırnak izleriyle dolu bir kapı ve daha kötüsü kanayan patiler ve kana bulanmış bir ağızla karşılaşmak hoş olmaz tabi ki. Neden yapıyorsun bunu bana? Hatta neden yapıyorsun bunu kendine?

Neden yapıyor?

Köpekler sürü hayvanlarıdır. Asla asla asla yalnız kalmazlar; yalnız kalmak onlar için sürüden dışlanmaktır ve bu onların yaşayacağı en ağır duygu yüküdür. İşte tetikleyiciyi bulduk: Sürüden ayrı düşme.

Peki neden bu kadar parçalama?

Köpek bizim düşündüğümüz anlamda, evden çıkmaya çalışmıyordur. Yani evden çıkıp sizi aramak için yapmıyordur. Bunu yapmasına neden olan şey hapsolmuşluk duygusudur. Aslında söylediklerim birbirine çok yakın kavramlar gibi görünse de aralarında büyük farklar vardır.

Daha önceki yazılarım da köpeklerin aynı anda iki şey düşünemediklerini belirtmiştim ve köpeklerin problemlerine doğru teşhis koymanın önemini dile getirmiştim. Ayrılık endişesi yaşayan köpekler için de bu böyledir.

Yanlış teşhis, köpek yalnız kalmayı sevmiyordur. Doğru teşhisse hapsolmuşluk duygusunu üzerinden atamıyor oluşudur. Sorunu doğru teşhis edersek çözüm daha kolay gelecektir.

Köpeğiniz evi parçalarken aklında “Sahibimi bulmalıyım! Sahibi mi bulmalıyım” çanları çalmıyordur. Aynı anda iki şey düşünemezler dedik ya, işte bu düşünce onların aklına ancak özgürlüklerine kavuşunca gelir. Köpeğin o an tek düşündüğü “buradan çıkmalıyım” dır. Dolayısıyla siz hayvanın yalnızlığını ne kadar gidermeye çalışsanız da yanlış sorunu tedavi etmeye çalıştığınızdan sonuç alamayacaksınızdır.

Bu sorunun nasıl giderilebileceğini anlatırken aslında neden bu kadar hassaslaştıklarını ve ne kadar büyük yanlışlar yaptığımızı da fark edeceğiz.

Yuva eğitimi, bu sorunu gidermenin en önemli adımıdır.

Köpek bu sorunu yaşasa da yaşamasa da, kendisini güvende hissetmesi için ona, ev içinde ayrılmış bir bölge vermelisiniz. En iyisi bir kutu olmakla beraber, bir yastık, bir kilim hatta sadece kanepenin yanı da bu işi görecektir ama bu alan, kesinlikle köpeğinize ait olmalıdır. Neden kutu daha iyi? Çünkü doğada köpekler çoğu zaman, kovuk, in ya da küçük mağaraları tercih ederler hatta siz yokken yerleri kazmalarının nedeni de, toprağı kazarak sıkıştıkları inden çıkabilmektir.

En ideali, köpek daha eve gelmeden bir kutu ayarlanması ya da hayvan dükkanlarında satılan özel kutu ve ya kulübelerden alınmasıdır. Tamamı, kapalı plastik taşıma kutuları, in duygusunu daha iyi verdikleri ve temizliği kolay olduğu için tercih edilirler. Tel olanlar ise taşıması kolay ve daha sağlam oldukları için. Tercih bu noktada size kalmış. Tel olanlardan tercih ederseniz kesinlikle zemin için bir yastık ve ya battaniye ayarlayın daha da önemlisi, teller arasına pati sıkışmasını önlemek için köpek içerideyken dışarıdan mama vermek, okşamak gibi hareketlerde bulunmayın. Ayrıca kutu seçerken en önemli nokta boyuttur. Köpeğin büyüyeceğini göz önüne alarak en büyük kutuyu seçeriz ama yavruyken bu kadar büyük alan onu rahatsız edecektir, dolayısıyla büyük kutunun arka kısmına bir engelleyici koyarsanız ( yastık, karton kutu vb.) ideal kutuya ulaşmış olursunuz. İdeal kutu ölçüsü köpeğin rahat dönebileceği ve yan yatabileceği kadardır. Büyük kutu, yavru köpek için korkutucudur. Ayrıca kutunun tek amacı vardır, dinlenmek. Eğer siz kutuyu büyük tutarsanız orada oynamayada başlayacaktır ve bu, bütün eğitimi anlamsızlaştırır. Ayrıca kutu evin sessiz telaştan uzak bir köşesinde durmalıdır. Eğer bütün gününüz mutfakta geçiyorsa burası kutu için uygun ortam değildir.

Kutu ve köpeğin tanıştırılması bu eğitimin en önemli yeridir. Birçoğumuz kutuya köpeği koyup hemen arkasından kapağı kapatırız. İşte bu hiçbir sorunu olmayan bir köpeği bile ilk ayrılık – yani hapsolmuşluk endişesi deneyimini yaşatmaya yeter.

İdeal buluşma esnasında, köpeği heyecanlandırmamakta yarar var. Aşırı abartılı tepkiler vermekten ve yüksek sesli konuşmaktan kaçının. Köpeği sevdiği bir oyuncak ya da mamayla motive ederek içeri sokmaya çalışın. Kesinlikle siz koymayın. Eğer girmemeye inat ediyorsa, ön patilerini kutuya sokun ama işin geri kalanını o yapmalı. İnatçıysa birazcık itin. Yürümeye başladığı anda itmeyi hemen bırakın. Birçok köpek hiç sorun çıkarmadan girecektir ama sabırlı olun. Bekleyin, aceleye getirmeyin. Bu durumu iki üç kez tekrarlayın. Köpek rahatlıkla içeri girmeye başladığında bu sefer elinizle, tıpkı bir trafik polisi gibi dur işareti yapın. “Hayır” gibi bir ünlem de kullanabilirsiniz. İlk başta dışarı çıkmak isteyecektir, kesinlikle reddedin.

Adımını dışarı atmaya başlarsa, sesinizi biraz daha yükseltin ve göğsünü iki parmağınızla geri itin. Kısa bir süre sonra içerde durmasını istediğinizi anlayacaktır. Kapağı kapatmanız gereken zaman, kafeste kutuda tamamen rahatladığı, yere yattığı andır. Yere yattığında kapağı birden değil yavaş yavaş kapatın. Eğer kapak kapanırken ayağa kalkıyorsa tekrar açıp elinizle durdurmaya devam edin.

Köpek yorgun değilse, içeride 15 20 dk dan fazla tutmayın ve daha önemlisi içeri de asla, dışarı çıkmak için kendini parçalayacak hale getirmeyin. Güzel bir yürüyüşten sonra bu egzersizi yaptığınızda içerde uzun uzun uyuyabilir.

Birkaç seanstan sonra, kutuya dinlenmek ya da uyumak istediğinde kendi kendine girecektir. Kutuda kesinlikle oyuncak bulundurmayın. Orası oyun yeri değil! Diş çıkarma dönemindeki yavrular için dişlik bırakabilirsiniz.

Kutunun kapağı gün içinde hep açık kalsa da zaman zaman kapama egzersizi yaptırın. Bir sonraki adım, kutu komutun öğretilmesidir. Kendi kelimenizi seçin. Kutu- sepet- uyku- yer –rahatla ama kutu için evdeki herkes farklı bir şey demesin.

Kutunun karşısına geçin. Otur komutunu verin. Yuvaya göstererek bir ödül koyun (mama oyuncak vb.) Pozisyonunu bozmasın. Sonra yüksek sesle komutunuzu söyleyin “KUTU!” ve girip mamayı aldığında ilk alıştırmadaki gibi elinizle durdurun. Bu alıştırmada kapağı kapatmak yok. Bu alıştırmada gittikçe uzaklaşmak var. Önce kutunun karşısından sonra biraz yanından sonra diğer odadan.

Her eğitimde olduğu gibi, mutlaka köpek açken alıştırma yapın. Köpeğin ilgisinin 10 dk dan fazla tutamayacağınızı bilin. Fazla sıkmayın. Sürekli tekrarlarsanız daha çabuk öğrenecektir ama yine de ona biraz süre tanıyın. Kesinlikle kızmayın. Diğer eğitimleri değil ama bu eğitimi bir yürüyüş sonrası, yani çok enerjik olmadığında verin.

Yuva eğitimi ayrılık endişesini çözmek için tek ilaç değil ama en büyüğü. Köpeğin tek başına dinlenebileceği anlaması için gereklidir.

Ayrılık endişesi sorunun çözümünün diğer ayakları ise şunlardan oluşuyor. Öncelikle kesinlikle evden, o görmeden bir an önce çıkayım düşüncesiyle, hızlı hareket etmeyin. Kapıyı, köpeği zorla iterek kapamayın. Kutu komutu verin ya da otoriter bir şekilde “Hayır!” deyin.

Boş günlerinizde, farklı zamanlarda eve girip çıkın. Bazen 5dk da dönün bazen 1 saatte ama kesinlikle döndüğünüzde aşırı ilgi göstermeyin ve onu heyecanlandırmayın. Hatta en iyisi eğitim süresince, eve geldiğinizde onu görmezden gelmenizdir. Evden çıkarken de ona üzülerek bakmayın, bunu hisseder.

Yine de bu sorunun çözümünün en büyük kilit taşı, egzersiz olacaktır. Mümkün olduğunca gitmeden önce köpeğinizi yorun. Bu noktada bir başka konuya değinmekte yarar var. Köpeğinizle 10 dakika oyun oynadınız diye köpeğin yorulduğunu düşünmeyin, aksine bu onu daha çok heyecanlandırıp, egzersize hazır hale getirir. Köpeği yormak demek, 30-45 dk lık bir yürüyüş demektir.

Özetle,

Ayrılık endişesi, sahibinden ayrı düşme sorunu değil, hapsolmuşluk sorunudur.

Yuva eğitimi verilmesi gerekmektedir.

Eğitim süresince, ayrılmadan önce yorgun olması gerekmektedir.

Evden ayrılırken ve eve geldiğinizde kesinlikle köpeğinizi heyecanlandırmamanız mümkünse, sakinleşene kadar o yokmuş gibi davranmanız gerekir.

Düzensiz giriş çıkışlar yapmanız gerekir.

Kesinlikle, evden aceleyle kaçar gibi çıkmamanız gerekir.

Bu noktaya bir günde gelinmediği gibi bir günde de çıkamayacağınızı fark etmek gerekir.


3. Bölüm Saldırganlık ve Kısırlaştırma Üzerine

Öncelikle yasalar- bazı veterinerler ne derse desin hiçbir köpekte saldırganlığa meyil yoktur; ancak bazı ırklar saldırganlaştığı takdirde geri dönülmez zararlar verebilir; yine de bu ırklara saldırgan demektense güçlü demeyi tercih ederim. Yani, eşiniz 2 metre ise, çocuğunuzun dayıları amcaları da küheylan gibiyse muhtemelen çocuğunuzda onlara benzeyecektirJ Peki bu durumda çocuğunuza saldırgan der misiniz? Peki asla saldırganlaşmaz diyebilir misiniz?

İşte her şey sizin elinizde, çocuğunuz bir katil de olabilir, hırsız da, basketbolcu da, din görevlisi de. Peki çocuğunuz, minyon tipliyse bu, saldırganlaşmayacağı anlamına mı gelir?

Saldırganlık konusuna türlerden girmeyi doğru buldum çünkü ne yazık ki hala birçok köpek sahibinin bile aklı, türlere takılı kalmış durumda. “Yan komşunun pitbulu var, bir gün elinden kaçıracak hiç sahip çıkamıyor!”

Türleri bir kenara bırakalım… Saldırganlık nedir? Her havlayan köpek saldırgan mıdır?

Önceki yazılarımda söylediğim gibi, çoğu havlayan köpek bölgesini ya da sürüsünü koruyordur, peki bir köpeği saldırgan yapan şey nedir?

Saldırganlık doğada olmayan bir psikolojik rahatsızlıktır. Doğadaki hiçbir aslan, kaplan hiçbir yırtıcı hayvan saldırgan değildir. Tok olan bir kaplan stok yapmak için ya da zevk için bir ceylanın peşine düşmez.

Saldırganlık bir takıntıdır, ya da günümüzdeki havalı şekliyle obsesyondur, obsesif davranıştır. Bu rahatsızlığı yaşayan köpekler genel olarak, insana ya da köpeğe ya da küçük hayvanlara ya da bir grup insana (çocuklar, erkekler ve ya kadınlar) karşı saldırganlaşırlar.

Şimdi konumuzu derinlemesine inceleyebiliriz. Psikolojik bozukluklar nasıl başlar?

Saldırganlığın çoğu zaman özünde korkaklık yatar ama köpek bir kez saldırganlaşmaya başladığında artık zihni bir üst boyuttadır. Yani saldırgan köpek hala korkuyordur denmez, ama yine de tedavisi için önce korkaklığını geçirmek gerekir. Demiştik ya aynı anda iki şey düşünmezler diye. İşte bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Mesela çocuklardan korkan bir köpek bir çocukla karşılaştığında ilk tepkisi, kuyruğunu bacaklarının arasına alıp titremek ve arkanıza saklanmak olacaktır. İşte saldırganlığı önleme aşamanız burasıdır. Köpeğin tasmasıyla uyarıp, güçlü bir “hayır!” dan sonra çocuğun bir iki adım gerilemesi, korkuyla yüzleşmesini sağlayacaktır. Ama farz edelim siz köpeği uyarmadınız ve çocuk size yaklaşmaya devam ediyor ve köpeğiniz saldırganlaştı. İşte bu aşamada “çocuktan korktu! Çocuğu çağırayım da zararsız olduğunu görsün.” demeniz kimsenin yararına olmayacaktır çünkü köpek bir üst boyuttadır ve “saldırgana saldır!” düşüncesine geçmiştir. Aynı anda, “bana saldırmazsa zararsızdır” diye düşünemez.

Eğer korktuğunda onu gerektiği gibi uyarmadıysanız ve köpek bu deneyimi defalarca yaşadıysa muhtemelen artık ilk safhaya girmeden direkt ikinci aşamaya geçiyordur. Yani, “çocuk-korku- saldır” değil artık “çocuk-saldır” olmuştur düşüncesi.

Korkan köpeğin nasıl sakinleştirilmesi gerektiğini anlatmıştım. “Ay sakin ol! Korkucak bi’şi’ yok!” demeniz ona yardımcı olmaz durumu kötüleştirir.

İki şey düşünemezler konusunu biraz daha açmak istiyorum. Köpeğinizin zihni saldırganken ikinci bir şey düşünemez ve siz eğer onu doğru bir şekilde uyarıp bu algıdan çıkarırsanız bu sefer de saldırganlığı düşünemez. Sizden emir bekleyecektir.

Saldırganlığı kontrol etmek üst düzey bir konu olduğu için “emir verme” konusunda da üst düzey olmak gerek. Emir nasıl başlar, nasıl olur, nasıl bitirilir?

Öncelikle, doğada hiçbir hayvan bir başkasına korku, öfke bıkkınlıkla eğitim- emir vermez! Yani köpeğinize “Otur!” dediğinizde bu duygularla yaklaşırsanız sizi genellikle dinlemez. Belki boş bir parkta iken dinler ama önünden bir kedi geçtiğinde muhtemelen dinlemez. Dolayısıyla önce tamamıyla sakin ve otoriter olmalısın. Emir böyle başlar.

Sonra net bir şekilde emir verirsiniz. İlla sözlü olması gerekmez. Köpeğiniz kanepedeyse, tam önüne geçip dikilmeniz. “Hey koltuk benim. Geri çekil!” demektir. Aynı şeyi, oyuncaklara takıntılı bir köpek için de uygulayabilirsiniz. Emir sözlü ya da sözsüz olsun, net bir şekilde ne istediğiniz söylemeniz gerek. “Aşkım hadi dinlenelim biraz!” köpek için “yat” komutu değildir.

Emirin nasıl biteceği “emir sürecinin” en önemli basamağıdır ve ne yazık ki genellikle es geçilen basamaktır. Köpeğiniz saldırganlaştı, uyardınız ve durdu ama siz emri bitirmezseniz saniyeler içinde saldırıya dönecektir. İki şey düşünmeyen zihni şöyle çalışır. “Saldır – otur….. sonra boşluk – hey çocuk var- saldır!” İşte zihnindeki o boşluk süreci emir bitirme sürecidir. “Otur” dedikten sonra emri tamamlamalısınız. Tam olarak karşısına geçip “Bekle!” ya da “Hey sakinleş! Demeniz ve sakinleşene kadar önünden çekilmemeniz gerekir.

Bir oyuncağı ağzından alırken de böyledir. “Bırak” dediğinizde bırakması emiri bitirmez. Karşısında dimdik durup, oyuncaktan tamamen vazgeçmesini beklemelisiniz.

Saldırganlığa geri dönecek olursak. Daha önce de dediğim gibi, hayvanlar üzerinde psikolojik bozuklukları yaratan çoğu zaman insandır. Bahsettiğim, döven işkence edenler değil nasıl davranması gerektiğini bilmeyen sevgi dolu sahipleridir.

Biz hayvan davranışları üzerine hikâye yazmayı çok seviyoruz. “Daha önceki sahibi dövmüş bu yüzden erkeklerden çok korkuyor.” “Sokakta çocuklar hırpalamış. Çocuklardan çok korkuyor” “Köpek bu, kediyi tabi ki kovalar.”

Gerçekten zihinsel zarar görmüş köpeklere geleceğim ama üzerine bu hikâyeler yazılan köpeklerin çoğu, aslında ciddi zararla başlamamıştır.

Sırf önceki sahibi dövdü diye bir köpek bütün erkeklerden korkmaz çünkü köpekler 220 milyon koku alabilirler, insan burnu ise ancak 5 milyonda kalır. Yani biz karşımızdakini erkek-kadın diye kolaylıkla sınıflandırırken bir köpek canlıları genellikle erkek-kadın diye sınıflandırmaz. Yani önceki sahibi erkekse ve köpeği dövüyorsa muhtemelen köpek, sahibine has bir kokudan korkar duruma gelir; ve aynı kokuyu başkasında bulması çok düşük bir ihtimaldir. Bir köpeğin erkeklerden korkmasının sebebi ancak “testosteron kokusunun” otoriteyi çağrıştırması ve köpeğin otoriteye korkuyla yaklaşması olabilir. Sözün özü köpeğin sorunu korku değil özgüven eksikliğidir. Nasıl davranacağını bilmemesidir. Annesinden erken alınan birçok yavruda bu sorun yaşanır. Duruma doğru teşhis koyarsanız doğru müdehale edersiniz. Köpeğin başını kaldırın, kuyruğunu kuyrukların arasından çıkartın ve kendinize güvenirken ona da güvendiğinizi hissettirin. Korku iyileşmesi uzun zaman alan bir durumdur.

Kadınlara karşı saldırganlaşan köpeklerde de durum çoğu zaman böyledir. Zayıf bulduklarına hükmetme çabası geliştikçe takıntıya neden olmuştur. Yani köpeğin iyi bir lideri olmadığı ilk aşamada belli olur.

Buradan, köpeklerin dünyasında kadınlar zayıftır erkekler güçlüdür çıkmasın. Kurt sürülerine dişiler de liderlik yapar. Ama şunu da kabullenmek gerekir ki, havlayan bir köpek karşısında bayanlar genellikle daha zayıf tepki veriyorlar. Ayrıca güçlü bir “hey!” işlerini görecekken genellikle “ay ay ay!” gibi tekrar eden ince sesler çıkarıyorlar; bu tarz sesler onlar için genellikle av hayvanı sesidir. “Meeee!” gibi. Bu yüzden sesli oyuncakları ağızlarına alıp parçalarmış gibi başlarını sallarlar. Yani şimdiye kadar bütün kadınlar korkarak tepki verdiyse ancak böyle bir genellemeye varabilir.

Konudan çıkmayayım.

Çocuklardan korkanlar, otoriteden korkanlar gibidir, çünkü çocuklar genellikle yüksek özgüvene sahiptirler ve korkusuzdurlar. Bi de bunlar yetmezmiş gibi, çok enerjiktirler, elleri kolları durmadan oynar, davranışları öngörülemez. İşte bir köpeğin ilgisini çeken şeyler bunlardır.

Gelelim köpeklerde köpek saldırganlığına. Şimdilik dövüştürülen köpekleri bu konunun dışında bırakıyorum. Köpek saldırganlığı genellikle korkudan kaynaklanmaz (genellikle!) daha çok statü çarpışması olabilir ama saldırgan dememiz için bunun takıntıya dönüşmüş olması gerekir. Erken yaşta sosyalleşemeyen köpekler nasıl davranacağını bilmedikleri için bu duruma düşer ve sahibinden doğru uyarıyı almadıkça bu dengesiz davranış takıntıya dönüşecektir. Neyse ki bu tarz saldırganlıklar korku temelli olanlarına göre daha kolay iyileşir. Tek yapmanız gereken, derin bir nefes alıp sakin ve otoriter bir şekilde, her hatasında uyarmaktır.

Küçük köpeklere ya da kedi gibi küçük hayvanlara saldırganlaşan köpeklere gelirsek… Köpekler avcıdır. Dolayısıyla her hızlı hareket onların av mekanizmasını tetikler. Köpeğinizi gezdirirken ilk başta fark edeceğiniz, bir kedi görünce dikkat kesilmesidir. Burada uyarıp önemli bir şey olmadığını belli etseniz, sorun büyümez ama çoğumuz için “Köpek kediye saldırır.” Doğru uyarıyı almayan köpek gittikçe bu işi takıntıya çevirir. Bu köpeklere oyuncak olarak, peluş tüylü- küçük hayvana benzer şeyler vermemek en uygunudur. Bununla beraber, av duygusunu başka yönlere aktarmasını sağlamalısınız. Daha önceki yazımda av köpeklerinin nasıl başka şeylere yönlendirileceğini anlatmıştım. Yine de ne olursa olsun, düzenli olarak uyarmalısınız!

Saldırgan köpekleri uyarırken yapılan en büyük hata tasmaya asılmaktır. Bu ileri atılmasını güçlendirir ve daha takıntılı olmasına neden olur. Bunun yerine sertçe yana ve ya yukarı çekmek gerekir.

Bir diğer hata saldırganlaştığı şeyden uzaklaştırma çabasıdır. Bu durumda iyileşmesini nasıl beklersiniz ki? Üstelik yanlış yapmazsa onu nasıl uyaracaksınız? Tabi saldırgan bir köpeğin önüne kedi koyun, çocuk getirin demiyorum. Öncelikle davranışlarını ön göremediğiniz köpekleri mutlaka ağızlıkla gezdirin. Tedbiri elden bırakmayın.

Hemen ağızlık konusuna dolayısıyla aletler konusuna bir geçiş yapayım. Asla tasma, ağızlık gibi aletleri köpeğinize zorla takmayın. İlk kural, köpeğin ayağına gitmeyin, bırakın o, alete gelsin. Sakin ve sabırlı olun. Bir ağızlığı beş dakikada tanıştırabilirsiniz ama en azından bundan sonra hiç sorun yaşamadan takacağınızın garantisi olur. Ağızlığı elinizde tutun ve dostunuzu çağırın. Koklamasına izin verin. Bu sırada elinizde mama gibi bir ödül bulundurun. Böylelikle ağızlık iyi bir şey çağrışımı yapar. Hemen takmayın, önce ağızlığı kulaklarına ağız çevresine sürün, severmiş gibi yapın. Sonra ağızlığı ağzından geçirin ama hemen bağlamayın. Birkaç saniye bekleyip çıkarın ve bir ödül daha verin. Bir daha ağzına koyun ve bu sefer bağlayın. Sevin ve sözlü olarak övün. Bir dakika sonra çıkarın ve mama verin. Ağızlığı takarken de çıkarırken de hep olumlu olun ve sevginizle ödüllendirin.

Köpek saldırganlaştığında deli gibi havlar ve kendince bir öfke nöbetine tutulursa, korkmayın ve paniklemeyin bir şekilde bu delirtici enerjiyi kusması gerekiyordur. Genelde bu kriz sonrasında sakinleşip hiçbir şey olmamış gibi devam ederler. Şunu da unutmayın, en sakin en sadık köpek bile, eğer saldırganlaşırsa ve içindeki enerjiyi kusamıyorsa bu negatifliği en yakınındakine yani size kusar. Köpeğiniz sizi bu şekilde ısırdıysa, bu ondan korkmanız ve vazgeçmeniz için yeterli bir neden değildir. Psikolojik sorunları olan herhangi bir arkadaşınız da sinirlendiğinde bir tokat atabilir. Normaldir demiyorum ama bu sorunun bu kadar ilerlemesinde sizin yanlış ve ya eksik yönlendirmenizin de payı olabileceğini unutmayın.

Gelelim, “önceki sahip” sorunlarına. Evet daha önceki sahibi manyak olan köpeklerin iyileşmesi zaman alır, birçok barınak şükürler olsun ki bu havyaları rehabilite etmekte. Yani bir barınak size köpek verdiğinde muhtemelen zaten, büyük oranda iyileşmiştir. Hiçbir barınak size manyak bir köpeği vermez ve köpeklerle ilgili en güzel şey, tüm hayvanlar gibi sadece anı yaşamalarıdır. Yani bir köpek iyileşince bir daha olanı hatırlamaz. Kolay kolay derinlerine gömülmez acı. Biz öyle olduğunu düşünürüz. Onlarsa devam eder. Rehabilite edilmiş bir köpeği aldınız ve saldırganlaştığını gözlemlediniz, bu, köpek geçmişini hatırladığı için değil zayıf liderliğiniz yüzünden yeni tepkiler geliştirdiği için olmuştur. Eğer işkenceye maruz kalmış bir hayvanı, barınaktan değil de direkt olarak evinize alıyorsanız, muhakkak bir profesyonelden yardım isteyin. Yanında her zaman otoriter ve sakin olun.

Ne yazık ki birçok köpek, çok kolay iyileşebilecekken “saldırgan” hükmüyle uyutulmuştur. Bu aşamada ne yazık ki bazı veterinerler bile yanlış kararlar verebilmekte. Bir rotweiller saldırganlaştığında “bu onun geninde var, uyutmak tek çözüm” demektedir. Bunu yapmayan veterinerlerse genellikle köpeklere sakinleştirici ilaç veriyorlar. İlaç tedaviyi hızlandırabilir ama tek başına asla ama asla yeterli değildir. Korkan bir köpeği uyarmazsanız, narkoz bile verseniz sakinleşmez en fazla bayılır. Köpeklerin, hayvanların geninde saldırganlık yoktur; ancak bazılarının ne yazık ki nerolojik rahatsızlıkları vardır. Yani zihinsel olarak zarar almışlardır. Kafasına bir darbe aldığı için olabileceği gibi doğum anında, doğum öncesinde de oluşmuş olabilir, ya da hormonel bozukluklar tetiklemiştir. Ne yazık ki, işte bu hayvanları – kendi iyilikleri için- uyutmak gerekir ama bunlar milyonda birdir. Türle hiç alakası yoktur!!!

En önemlisi, köpeğiniz her havladığında hırladığında, saldırgan demeyin. Saldırganlık takıntıdır unutmayın. Derin bir öldürme, zarar verme duygusudur. Oyuncağını, mama kabını size vermeyen köpek saldırgan değildir. Evinize yabancı yaklaştırmayan köpek saldırgan değildir.

Gelelim hassas bir konuya. Kısırlaştırma. Evet herkesin bu konuda farklı bir görüşü vardır ve ne yazık ki bunlar çoğu insan psikolojisi üstünedir. Çoğu insan, kısırlaşan bir köpeğin ruhunun değişeceğini düşünüyor, çünkü insan için bu çok önemli bir konu, peki bademciği alınan bir köpeğin de ruhu değişir mi? Bizim için yavrular çok değerli ama erkek bir köpeğin yavruyla hiç işi yoktur. Çoğu zaman yavrularını görmez bile. Dişi köpekse bir iki ay bakar ve sonra onları bırakır, daha da tuhafı, zayıf olan bir yavruyu terk eder ya da emzirmeyi reddedebilir. Vahşice geliyor bize ama doğanın kuralı bu. Sonuç olarak köpekler kısırlaştırma konusuna bizim gibi bakmazlar. Umurlarında bile olmaz, değişikliği fark etmezler. Ruhları zedelenmez. Kendilerini yarım hissetmezler.

Eğer köpeğinizi kısırlaştırmazsanız, yılda 2 kez kızışma geçirecektir. Bunu yaşarken ne kadar yıpranacaklarını düşünebiliyor musunuz? Olsun ben yılda iki kez onu çiftleştiririm diyorsanız bu yılda en 12 yavru eder, köpeğiniz ergenlikten sonra 10 yıl yaşasa 120 yavru eder. Bu kadar yavruya ne olacağını düşündünüz mü?

Kısırlaştırma şişmanlatmaz, yanlış beslenme ve egzersiz eksiği şişmanlatır. Kısırlaştırmanın kanser yaptığı görüşü var. Sanki köpekler hiç kanser olmazmış da kısırlaşınca olurmuş gibi. Çok iyi bakılan birçok köpek kısırlaştırılmadığı için meme kanseri ve prostat kanserine yakalanma olasılığı, kısırlaşan bir köpeğin kansere yakalanma olasılığından yüksektir. Veterinerden bilgi aldığınız ve doğru davrandığınız takdirde olumsuz sonuçlar yaşama riskiniz çok çok çok azdır.

Bir de özel köpekler var, “bu köpek kesinlikle üremeli çok güzel!” Einstein’in babası dünyanın en zeki insanı olmadığı gibi, Adem’in ilk oğlu da katil olmuştu. Huy olarak devamını sağlamanız söz konusu bile değil. Ayrıca köpeğiniz saf bile olsa o köpeğin dünya üzerinde bir sürü üreticisi var, sizinki doğurmadı diye nesli tükenmez. Köpek yavrusu bakmak çok zor iştir. Arka bahçenizin geniş olması yavru bakmaya yeterlisiniz anlamına gelmez.

Bir de bir kez tatsın durumu var… Yavruların kokusu 4 aylık olduklarında değişir ve eğer yavru 3 aylıkken anneden ayrılırsa anne bir dahaki karşılaşmada yavruyu tanımaz bile. Birçok anne- yavru karşılaşması kavga ile biter. Köpeğin bir gün yaşlanıp “yavrularım ne yapıyor acaba” diye yavrularını sevgiyle anacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sadece 4 ayda vücudu tamamen normale döner ve olan hiçbir şeyi hatırlamaz. Karşınızda hiç doğum yapmamış bir köpek olur. Ayrıca bir kez doğum yapması hormonlarını daha fazla tetikleyecek size daha çok zorluk çıkaracaktır.

Kısırlaştırmanın en büyük faydası ise, evden kaçmayı bitirmesidir. Çiftleşme duygusu o kadar derindir ki en sadık köpek bile kaçmaya meylettirir. Birinci nedeni eş bulmaktır, bir diğer nedeni ise köpekler liderlerinin önünde çiftleşmezler. Köpekler evden kaçtığında yine bahaneyi türlerde ararız. “malamutlar çok özgür ruhludur.” Duydukça gülüyorum. Malamutlar sürüsüne en sadık köpek gruplarındandır çünkü gen olarak atalarına daha yakındır, ama bu ataya yakınlık kızgınlık dönemini daha sert geçirmesine neden olur. Evden kaçıp, karnı şiş de geri dönebilir ve ya hiç bilmediğiniz bir sokak köpeğine tohumlarını bırakmış da olabilir ya da en kötüsü siz onu bulamadan hızlı bir arabayla karşılaşmış olabilir.

Bir de şu acemi çiftleştiriciler vardır. “Üretici” demiyorum çiftleştirici. Sanırlar ki aynı cins köpek bulunca hemen çiftleşir, hiçbir sorun olmaz. Köpek her önüne geleni kabul etmez; uyum gerekir. Siz yakışıklı cinsleri getirdikçe o bir sokak yakışıklısıyla 3 dk da işi bitirebilir. Kısırlaştırılmamış dişi köpeklerin nasıl bir mıknatıs olduğunu bilirsiniz. Bunun için hırpalanabilirler. İşte bu çiftleştiriciler, doğumun, hamile bakımının, bebek bakımının ne kadar maliyetli ve emek isteyen bir iş olduğunu bilmezler.

Bir köpek saf diye köpeğinizle çiftleşmeye uygun değildir. Büyük ırklarda en çok rastlanan rahatsızlık olan kalça çıkığı genini taşımadığını belgelemesi çok zordur. Tabi daha bir sürü rahatsızlığı teşhis etmeniz de çok zordur. Mavi gözlüyse saf huskydir hadi çiftleştirelim. Sonra yürüme bozukluğu olan 3 husky yavrusu…. Ha bu arada bunlar bir köpek kızışma döneminde bir kez çiftleşince işin bittiğini, görevlerinin tamamlandığını düşünür. Erkek köpekler bu dönemde çok kez çiftleşebilirler. Bir kez çiftleşmesi rahatlaması için yeterli değildir.

Çiftleştirmek hem bir bilim hem bir deneyim işidir. İster 10 yıldır ister 20 yıldır köpek bakıyor olun bu iyi bir üretici olabileceğiniz anlamına gelmez; en iyisi bu işi gerçekten iyi üreticilere bırakmaktır.

Bir de ne yazık ki, kısırlaştırmayı hiç aklına getirmeyenler var…. Hem çiftleştirmez hem kısırlaştırmaz, o köpekler deli, psikolojik işkencelere maruz kalırlar, saldırganlaşır her şeyden nefret etmeye başlarlar…. da sahipleri “ay ne yaramaz köpek” der. Ya da onlar için köpekleri “bebekleridir” ve bebeklerinin cinsel isteklerini görmezden gelirler.

Saldırganlığa dönecek olursak. Kızgınlık başlı başına bir saldırganlık tetikleyicisidir. Tek başına neden olmaz ama bir köpeği saldırganlaştırabilir. Bu nedenle her köpeğin kısırlaştırması gerekliliği bir yana saldırgan köpekler mutlaka kısırlaştırılmalı.

Saldırgan bir köpek normal bir köpekten daha çok egzersize ihtiyaç duyar. İçindeki enerjisini etrafa değil yola bırakmasını sağlayın.

Saldırgan bir köpek normal bir köpekten daha çok liderliğe ihtiyaç duyar. Kendi köpeğinizden korkmayın. Onu kontrol edebileceğiniz hiçbir tasma hiçbir alet yok sadece enerjiniz var. Kontrolü kaybedeceğinizi düşünürseniz, kaybedersiniz. Isırılacağınızı düşünürseniz, ısırılırsınız. Sakin olun.

Saldırgan bir köpeği, şiddetle tedavi edemezsiniz. Korkusu arttığı için daha çok saldırganlaşır. Hiç bir köpeğe şiddetle yaklaşmamalısınız.

Eğer baş edemiyorsanız, hemen köpeğinizden vazgeçmeyin. Bu sorunun sorumlusu siz de olabilirsiniz. Bir profesyonelden yardım alabilir, daha deneyimli bir arkadaşınızdan yardım etmesini isteyebilirsiniz. Ya da bir barınağa elinizde bir paket mamayla giderseniz barınak çalışanları yoğunluklarına rağmen size nasıl daha iyi bir lider olacağınızı öğretebilirler. Bunu gurur meselesi yapmayın. Köpeğinizin mutluluğu için daha iyi olmak zorundasınız.


4. Bölüm Köpekler ve Yaşam Evreleri (yetmediği için bu linkte )

http://www.trkangal.com/konu-kopek-nasil...24042.html