Ana Sayfa - TR Kangal Forum

Tam Versiyon: Türkiyede Yaşayan Nadir Hayvan Türlerimiz Lütfen Okuyup Paylaşalım
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7
Biz insanlar; Kendi neslimizi dahi yok etmenin eşiğine gelmişiz. Bu duyarlılığı, her insanın yürekten hissetmesi lazım. Emeğinize, yüreğinize sağlık.
bu kadar hayvan sever sitede cirit atıyor şu konuya tenezzül edipte yorum yapan çok az kişi olmuş hayvan sever olmak sadece köpek değildir 15:02:2013 tarihinde siverekte çizgili sırtlan yuvası bulunmuş henüz resimleri paylaşılmamış devlet koruma altına almış sevindirici bi haber de mardinden bi kaç köylünün kaplan gördük demesi üzere yeni bi raştırma başlatılmış pars olduğu düşünülüyor inşallah öyledir.
guzel paylasim sagol kocoglu..
Arkadaslar hayvan sevmek sadece köpek, kedi, evcil hayvan sevmek degil. Ki bunlarin sayilari milyonlarca.yok olma gibi bir dertleride yok. Birde soyu tehlike altinda olan ve yok olma sinirina gelmis muhtesem canlilarimiz var, ülke insanin bir cogunun haberi bile dahi olmayan. Bu baglamda lütfen daha cok bilinc, daha cok sorumluk, daha cok ilgi ve bilgi sahibi olup, kendimizi gelistirelim!

Her 3-5 günde anadolu leopari ile ilgili eski arsiv bilgileri sizlerle paylasmak istiyorum. Paylasalim ki bu bilgiler kaybolup gitmesin, simdiki ve gelecek kusaklar ve nesillerde bilsin, Böyle muhtesem bir canlinin nasil katledildigini, nerelerde yasadigini. Nasil tekrardan kurtarilabilecegini ögrensin.

Anadolu leopari ne yazik ki diger 2 bahtsiz kardesi, hazar kaplani ve cizgili sirtlan gibi 1937 de ki katliamci -av kanuna göre her mevsim avlanan yani disi, yavru erkek demeden zararli hayvan kapsamina alinmis. (Bu nasil uyduruk, hasta bir tabir ise!)
Bir kere dogada tabiatta zararli canli diye bir tabir mi olur mu arkadaslar? Yaratici kainatta ki her canli arasina cok ince bir ahenk ve denge koymus. Onun insanoglu tarafindan bozulmasini kesinlikle yasaklamis. Bu ormanlarin yok edilmesi olur, sularin kirletilmesi, cevrenin tahrip edilmesi, ve canlilarin soylarinin yok edilmesi gibi... Iste o denge bir bozulmaya olsun. O zaman basliyor asil büyük sorunlar!

Ayni sekilde yaban domuzuyla leoparin arasida müthis bir denge vardi. Onun populasyon sayisini dengede tutuyor asir cogalamsini engelliyordu. Ne zaman ki Leopar ve cizgili sirtlan disi,hamile, erkek, yavru mevsim tanimadan hem avcilik , hem de zehirli etlerle zehirlemeyle katledildi 1937 -1970 arasi. Özellikle yogun olarak bulundugu ege ve akdenizde. O andan itibaren Aydinda (Türkiyenin Tarim merkezi Özellikle B.Meners havzasinda),izmirde, muglada ve ülkenin bir cok bölgesinde y.domuzu sayisi patlama yapip ciftciye ürün kaldirtmadi. Her sene milyonlarca lira ürün kaybina yol acmasina sebebiyet verdi.


Ilk ve tek ciddi arastirma Alman Zoolog H.kumelova tarfindan 1953 de besparasiz türkiyeye gelmesiyle yapilmis. O tarihlerde bizimde o biyolog ve zoologlarimiz var. Ne yapmislar, ne arastirmislar belli degil.Killa tüyle ugrasmislardir. Ki bunlarin cogu cumhuriyetin 1. kusak gencligi avrupaya devletin imkanlariyla bir sürü burslu giden herifler. Sonrasinda Icraat falan yok, koca bir sifir!

Aydin ,izmir burunlarini dibi. O zamanin en gelismis zengin sehri izmir istanbuldan büyük. tren isliyor. Hala aydin daglari, besparmakdaglarinda-mentese daglarinda 1950 lerde cok ciddi bir leopar populasyonu var ( aydin- muglain orman dag köylerinden olanlar bilir), tahminen 50-70 arasi bari onu korumak icin adam ugras verir yok!. Simdilerde Milipark olan dilek yarimadasida Hans kumerlovanin cabalariyla ortaya cikiyor, bari son kalan parslari kurtarmak adian ama 1966-70 ler bile artik cok gec!
Ki hala her mevsim avlanilan hayvanlar listesinde, anlasilir gibi degil


ancak yok olunca yani 2002 de her yil avlanabilen canlilar kapsaminda cikartiliyor. Böyle hasta bir mantik olabilir mi?

Katliam basliyor;

A.Leopari kayitlari

1856: Araştırmacı-gezgin Tchihatcheff'in İzmir'in doğu tarafında bir pars vurduğunu, Valenciennes yazdı.

20.11.1879: Araştırıcı-gezgin Danford'un gözlemlerine göre; Adana ili Osmaniye ilçesi Gavur dağında vurulan dişi parsın ölçüleri şöyle: Baş ve gövde uzunluğu takriben 150 cm, kuyruk uzunluğu 94 cm, omuz yüksekliği 66 cm.dir. Buna ait kafatası ve iskeletin Britanya Natural History müzesinde olduğunu Kumerloeve yazdı.

1925-30 arasında Antalya ili Gündoğmuş ilçesinde pars görüldü.

1928 Nisan : Muğla ili Milas ilçesi Varangelmez Dağı'nda Mehmet akn bir pars vurdu (Yurtta ve dünyada Av ve Deniz Sporları Ocak-Şubat 1953 Yıl 4, sayı 27- yazar Süreyya Bey).

Yine aynı yıl bir av partisinde Hatipkışla köyünden avcı Hamid yaralı bir pars tarafından parçalandı. Ve Anadolu'daki Pars varlığı tartışıldı.

1931: Whittal tarafından Karacahisar'da vurulmuş bir parsın postu Britanya Natural History müzesinde bulundu. (Kumerloeve)

Sürek avı başlıyor 8 Şubat 1936: İzmir Avcılar Derneği ikinci başkanı Mustafa'nın verdiği bilgiye göre; Aydın ili Söke ilçesi Moralı köyü civarında Naipli köyünden 22 yaşında bir genci bir pars parçaladı.

Çine ilçesinin Beşparmak, Tire ilçesinin Kadife ve Habibler, İzmir ili Değirmendere, Armutlu ormanlık alanları, Selçuk ve Belevi çevresinin ormanlık ve dağlık alanları Pars avı için tercih edildiği bildirildi (8 Şubat 1936 Cumhuriyet).

1 Nisan 1936: İzmir'in Seferihisar ilçesi ormanlık alanında bir parsla avcılar arasında korkunç bir mücadele oldu, pars birkaç avcıyı yaraladıktan sonra Osman oğlu Kara Mustafa tarafından öldürüldü. (1 Nisan 1936 Cumhuriyet)

1936: Kastamonu ili Cide ve Daday ilçelerinde, Giresun, Erzincan ve Erzurum'da 350 adetten fazla pars bulunduğu bildirildi. (Avcılık dergisi 1936).

1939: Isparta ili Kovada Gölü çevresinde iki tane pars vuruldu.

İnönü'ye armağan 1940: Adana ili Kadirli ilçesinde Aydın Gücüm adlı şahıstan alınan bilgiye göre bir pars vuruldu. (Kumerloeve-1956). Aynı yıl Muğla ile Çine arasında bulunan Hatipkışla köyünde bir pars avlandı. Hatipkışla köylüleri parsın 4 metre olan postunu İsmet İnönü'ye armağan etmişler. (Anadolu Biyoloji Tarihi Notları, Erkan Kayaöz, Hagop Savul 1999)

1940: Aydın ili Çine ilçesinden Muharrem Kılıç'ın vurduğu pars, 3.96 metre boyunda olduğu yakınları bildirildi. (Anadolu Biyoloji Tarihi Notları, Erkan Kayaöz, Hagop Savul, 1999)

İzmir'in Parsı: Zoza 1942: İzmir ili Urla ilçesi dağlık alanında bir çoban tarafından yavru pars yakalandı ve İzmirli tanınmış avcılardan Murat Türkmenoğlu'na satıldı. Murat Türkmenoğlu tarafından 9 ay bakılan pars büyüyünce İzmir hayvanat bahçesine armağan edildi. "Zoza" adlı parsın fotoğrafı Cafer Türkmen tarafından çekildi. Konu başlığı "İzmir hayvanat bahçesinin Zoza'sı " . (Av ve Deniz dergisi Ekim 1946 (kapaktaki tarih) 31 Aralık 1946,sayı 11, page 16)

1945: Bitlis ilinin Enip Düzü mevkiinde Mustafa Onat adlı şahıstan alınan bilgiye göre, iki tane pars kaydı Mecit bey tarafından tutuluyor. (AV 7: 6-13). Aynı yıl Antalya'nın Kaş ilçesinin Kıbrısçık deresinde bir pars vuruldu (AV 7- 1).

1945-55 : Aydın ili Çine ilçesi ormanlık alanında 5 tane pars vuruldu. (AV 7-1).

1949: Aydın ili Söke ilçesi Yeniköy ile Bağarası köyleri arasındaki Aslan yaylasında pars yavrularının görüldüğü Hamdi Gündoğdu tarafından doğrulandı. (Anadolu Biyoloji Tarihi Notları, Erkan Kayaöz, Hagop Savul,1999)

1950: Muğla ili kaynaklı pars kaydı ve örneği İ.Ü.Zooloji müzesinde bulunduğu C. Bilgin (1993) tarafından bildirildi. Aynı yıl İzmir ili Salihli ilçesi ormanlık alandan elde edilen iki pars örneği İzmir ve Ankara hayvanat bahçelerine gönderildi (Kumerloeve; 1956). Aynı yıl İzmir ili Ödemiş ilçesi ormanlık alanında öldürülen parsın derisi İzmir hayvanat bahçesine gönderildi (Kumeloeve;1956).

1950: İzmir'de çıkan gazetelerde Mantolu Hasan'ın (Hasan Bele) bir parsla boğuşması haber oluyor. Konu başlığı "Selçukta bir kaplan avı ", yazarı T.Durak. (Yurtta ve dünyada Av ve Deniz sporları, 1 Ocak 1952 yıl 2, sayı 23)

Pars katili sahnede 1950: Çine ilçesi Kocakavak mevkiinde Kırksakalar köylülerinin parsa sık rastladıkları yerel halk tarafından bildirilmektedir. Anadolu Biyoloji Tarihi Notları, Erkan Kayaöz, Hagop Savul (1999).

7 Aralık 1951: Mantolu Hasan (Hasan Bele) adıyla tanınan pars avcısı Aydın ilinin Selçuk ilçesi dağlarında büyük bir pars vurdu. Av ve Deniz dergisinin 1 Ocak 1952 23. sayısında T.Durak imzalı yazıda Mantolu Hasan'ın 30 yıl içinde bu yörede 15 pars avladığı kaydedilmiştir.

1952: Balıkesir ilinin Dursunbey ilçesi yakınlarında bir pars avlandı. AV7(1).

1952: Aydın ili Kuşadası ilçesi Güzelçamlı köyünden Mehmet Karabulat tarafından Dilek Yarımadası Dilek Dağı Kırkbasamak mevkiinde tuzakla yakalanan ve Ankara hayvanat bahçesinde adı "efe" konulan pars, 6 yıl burada yaşadıktan sonra öldü. Bu parsa ait tahnit Diyarbakır Ana Jet üssünde bulunmaktadır. (Anadolu Biyoloji Tarihi Notları, Erkan Kayaöz, Hagop Savul-1999)

1955: Antalya ilinin Alanya ilçesi Ceberis dağlarında bir pars vuruldu, daha sonraki yıllarda bu yörede parsa bir daha rastlanılamadı. Aynı yıl Doğubeyazıt-Iğdır yolu üzerinde ve Muğla ilinin Köyceğiz ilçesi Ağla yöresinde birer pars görüldü. 1955 yılına kadar Muğla ilinin Marmaris ilçesi Bolandağı mevkiinde devamlı olarak pars görüldü (AV 7-1).

Üç pars daha 1956: Antalya ilinin dağlık ve ormanlık alanlarında 3 tane pars vurulduğu Kumerloeve (1971) tarafından kaydedildi. Aynı yıl Adana ili Osmaniye ilçesi Amanos dağlarında bir adet pars avlandı, postu halen Orman Mühendis Muavini Ekrem Mutlu'dadır. (AV 7-1).

1956: İzmir ilinin Şaşal mevkiinde İzmir Merkez Avcılar Kulübü ile Eşrefpaşa Avcılar Kulübü'nün ortaklaşa düzenledikleri sürek avında, Mehmet Canbulat (Eşrefpaşa kulübü) isimli avcı tek şevrotin tanesi ile kalp zarını delerek bir pars öldürdü. Parsın tahniti çok kötü korunmuş bir şekilde Eşrefpaşa Avcılar Derneği'nde bulunuyor. (Anadolu Biyoloji Tarihi, Erkan Kayaöz, Hagop Savul-1999).

1958: Hatay ilinin Arsus ilçesi ormanlarında Orman İşletme Şefi Osman Yaşar pars gördü. (AV 7-1). Aynı yıl İzmir ili Selçuk ilçesi Zeytin köyünde üç tane pars yavrusunun görüldüğü, bunlara yerel halkça "kırmızı et parçası" dendiği, Hamdi Gündoğdu tarafından doğrulandı. (Anadolu Parsı Tarihçesi ve Yaşama Alanları, Erkan Kayaöz; 2000).

1960: Muğla ili orman köylerinde avlanan parsın postu, Prof. Dr. Muhtar Başoğlu tarafından Muğla ili civarında yapılan bilimsel gezide köylülerden alındı, halen İ.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Müzesinde bulunmaktadır. (Anadolu Biyoloji Tarihi Notları, Erkan Kayaöz, Hagop Savul-1999)

13 Aralık 1962: Siirt ili Şırnak ilçesi Cudi dağında Düven köyü yakınlarında bir kaplan (Panthera tigris virigata) vuruldu. Anadolu Biyoloji Tarihi Notları, Erkan Kayaöz, Hagop Savul-1999).

1963: İzmir'in Bayındır ilçesinde ve Van'ın Özalp ilçesinde birer pars vuruldu. (Av 7-1).

1963-64: Kars'ın Kağızman ilçesi civarında bir pars görüldü (Av 7-1).

1965: Hatay ili Amonos dağlarında bir pars vuruldu, postu İskenderun'da satıldı (Av 7-1).

1966: Hakkari- Şemdinli'de bir pars vuruldu, ayrıca üç tane de avcılar tarafından görüldü. Yılın sonlarında Şemdinli civarında ve Van'ın Özalp ilçesi civarında birer pars görüldü.

İlaçla zehirlendi 12 Şubat 1967: Bolu'nun Seben ilçesinin 5 km batısındaki ormanlık alanda Bezer köyünden Ali Çalayır tarafından domuz kurşunu ile erkek bir pars vuruldu. Daha sonra Hamza Tiftikçi isimli bir şahıs parsın postunu İstanbul Sirkeci Han Kat 1, numara 1'de bulunan kürkçü Araksi'ye sattı.

1968: Konya ilinin Bozkır-Hadim ilçeleri arasında bir pars görüldü (AV7-1).

1969 Ocak : Hatay'ın Samandağı ilçesinin kızılçam ormanlarıyla kaplı dağlık kısmında bir pars, köylünün eşeğini parçaladı ve köylü eşeğin leşi üzerine zirai mücadele ilacı döktü, leşi yiyen pars öldü.

Kuşadası'nda kükremeler 1970: Aydın dağlarında N.Vural isimli bir şahıs tarafından bir adet pars tespiti yapıldı. (Av 3-7). Aynı yıl Kars'ın Kumerloeve tarafından pars tespiti yapıldı. 1970: Türkiye, İran, Irak üçgeninde yaşayan Anadolu kaplanı (Panthera tigris virigata) Hakkari Uludere ilçesinden Şehit Şen tarafından vuruldu; kaplanın postu Ali Üstay müzesindedir. (Anadolu Biyoloji Tarihi Notları, Erkan Kayaöz, Hagop Savul; 1999).

1971 yılına kadar her yıl Aydın ili Kuşadası ilçesinin güneyinde yer alan Dilek Yarımadası Milli Parkı'nda pars kükreyişlerinin duyulduğu, Milli Park yöneticilerince bildirildi. Daha sonra yarımadayı karaya bağlayan kısımlarda insan yoğunluğunun artması yüzünden pars bir daha görülmedi.

2000 yılında Güzelçamlı beldesinde oturan Murat Fakçı isimli şahıs Milli Parkın içindeki Kalamaki deresinde pars gördüğünü söylemesi üzerine Hagop Savul ile yapılan araştırmada bir bulguya rastlanamadı.

1972: Ağrı dağında bir adet pars tespiti yapıldığı Kumerloeve (1975) tarafından bildirildi. Aynı yılın ağustos ayında Eskişehir ili Çatacık ormanlarında bir parsın bir çobanı yaraladıktan sonra kaçtığı tespit edildi (Av 7-1).

Beypazarı parsı 17 Ocak 1974: Ankara ili Beypazarı ilçesinin 5 km batısında Bağözü köyünden Havva Köksal adlı kadına saldırıp, kolunu iki yerden kıran ve köy bekçisi Ahmet Çalışkan tarafından vurulan parsa ait tahnit Ankara MTA Tabiat Tarihi Müzesi'nde sergilenmektedir.

1974: Adana ili Pos-Çatalan ilçeleri arasındaki Söğüt bölgesinde Sabit Tarhan (1994) gece araba farının 10 metre ilerisinde bir pars gördü.

1975: Adana ili Pos-Çatalan ilçeleri arasındaki Söğüt bölgesinde orman işçilerinin Sabit Tarhan'a (1994) verdikleri pars kaydı bilinmektedir.

1976: Türkiye'ye gelen İsviçreli doğa uzmanı Dr.Marcus Borner Türkiye'de yaşayan parsın dünyada benzerinin bulunmadığı, yaşama alanının Batı Anadolu ve Doğu Karadeniz olduğunu, bunların sayılarının 5-10 tane kadar olabileceğini söyledi.

Bunlar bilinenler. Birde bilinmeyenler var
Devami cumaya dostlar.....

saglicakla kalin
Kürsat
Kim ne derse dedin yaşayan Anadolu Pasları var. İstanbul'un Fatih ilçesinde bugün gelincik ve sansarlar merkezi mahallelerin de kimselere görünmeden yaşıyorsa yüzbinlerce m2 olan ormanlarda parsların da insanlardan uzakta yaşamlarını sürdürebildiğini düşünmek çokta anlamsız gelmiyor.

İnşallah bulunmazlar. Çünkü bulundukları anda ya yine öldürülürler ya da hayvanat bahçelerin de diğerleri ( Zoza ve Ankara hayvanat bahçesine verilen iki parslar) gibi ölümlerine kadar esaret altında tutulurlar. Bugün ayılara verilen değer ( ayı derken mecazi bir şey yok hayvan olarak ayıdan bahsettim) bu hayvanlara zamanın da verilseydi ki ayılara verilmesi de son derece doğru bugün bu hayvanlar yine dağlarımız da olurdu.

İşin ilginç yanı da bu parslar insanlara ayılar kadar fazla da saldırmazlardı. Bizde ki kanunlar ya hayvanı tam koruyor insanı es geçiyor ya da hayvanı hiç korumuyor, insanı koruyor. Bugün ayıları koruyacaz diye karadenizin dağlarında arıcılıkla uğraşan insanlara ayıların saldırmasına engel olamamakla beraber onların ayıları öldürmesine de ağır cezalar veriyor. Bu adamların zararları ayı saldırılarından sonra devlet tarafından ödenseydi bu adamlar ayı saldırısını bu kadar dert etmeyecek onları öldürmek için pusular kurmayacaklardı. Sorunu çözmek için çözüm üretirken her iki tarafı da düşünecek şekilde çözüm sunulması en güzeli olacaktır.

(12-03-2013, Saat:05:15)Pala42 Adlı Kullanıcıdan Alıntı: [ -> ]Kim ne derse dedin yaşayan Anadolu Pasları var. İstanbul'un Fatih ilçesinde bugün gelincik ve sansarlar merkezi mahallelerin de kimselere görünmeden yaşıyorsa yüzbinlerce m2 olan ormanlarda parsların da insanlardan uzakta yaşamlarını sürdürebildiğini düşünmek çokta anlamsız gelmiyor.

İnşallah bulunmazlar. Çünkü bulundukları anda ya yine öldürülürler ya da hayvanat bahçelerin de diğerleri ( Zoza ve Ankara hayvanat bahçesine verilen iki parslar) gibi ölümlerine kadar esaret altında tutulurlar. Bugün ayılara verilen değer ( ayı derken mecazi bir şey yok hayvan olarak ayıdan bahsettim) bu hayvanlara zamanın da verilseydi ki ayılara verilmesi de son derece doğru bugün bu hayvanlar yine dağlarımız da olurdu.

İşin ilginç yanı da bu parslar insanlara ayılar kadar fazla da saldırmazlardı. Bizde ki kanunlar ya hayvanı tam koruyor insanı es geçiyor ya da hayvanı hiç korumuyor, insanı koruyor. Bugün ayıları koruyacaz diye karadenizin dağlarında arıcılıkla uğraşan insanlara ayıların saldırmasına engel olamamakla beraber onların ayıları öldürmesine de ağır cezalar veriyor. Bu adamların zararları ayı saldırılarından sonra devlet tarafından ödenseydi bu adamlar ayı saldırısını bu kadar dert etmeyecek onları öldürmek için pusular kurmayacaklardı. Sorunu çözmek için çözüm üretirken her iki tarafı da düşünecek şekilde çözüm sunulması en güzeli olacaktır.

Insanoglu ovalardan sonra, yaban hayvanlarinin son siginagi daglari ve ormanlarida isgale gecince catisma kacinilmaz olmus.
Aricilar milas mugla aydin daglarinda bir tane ayi birakmayip yok etmisler son 30 yilda, coban ve hayvancilikla ugrasanlarda anadolu parsini, cizgili sirtlani ( andik). Simdi ne arici, ne coban kaldi millet son 50 yilda citcilige, tarima döndü özellikel ege ve akdenizde, zenginlesti, dag ve orman köyleri bosaldi nüfus azaldi, turizm gelisti , nüfus sahile akti. Yaban hayati icin aslinda positif gelismeler bunlar ama olan anadolunun onbinlerce yildir süre gelen ve son 50 yilda yok olan muhtesem ve zengin yaban hayatina ve dogasina oldu Sad. yok olan bir daha geri gelmiyor. yapilacak olan tekrardan yerlestirmek ve asilamak ama önce yok olan otculardan yani alageyiklerden, kizil geyiklerden, karaca ve yaban kecilerinde baslayarak onlarida bir cok yerde son 50 senede tüketti katiller.

Yapilacak olan öncelikle bilincli, sorumlu, bilgili, ilgili nesiller yetistirmek. Biz ve bizden soraki nesillere cok görev düsüyor. Aslinda müthis bir potansiyel var ülkemizde bu konuda, özellikle internet ve teknolji caginin, bu derece gelistigi, iletisim olanaklarinin bu kadar kolay oldugu bu cagda.


Biyolog Hüseyin ambarli kardesimizin boz ayilarla ilgili cok güzel calismalari var. Burada Insan ayi catisamasin engelleyeci bir sürü yöntem ve cok yararli tedbirlerde siralanmis. Ihtiyac duyanlar merak edenler göz atabilirler.

http://bozayi.blogspot.de/

Anadoluda yüzbinlerce km2 orman var ama populasyon bir bitince isterse amazon kadar ormaniniz olsun. yok olunca bunun geri dönüsü yok Arkadaslar A.Leopari icin hala umut var yasadigi yerler var. K.rak sinir bölgesi gibi ama ege ve akdenizde soyunu kurutmuslar elleri kirilasica katliamcilar. g.dogudan tekrardan yayilabmesi icin yollari, otoyollari asmasi lazim, birde eli tüfekli katillere görünmeden

Cuma a.leopariyle ilgili yazinin devami geliyor. Sirada Besparmak daglari ve mentese daglarindaki efsanenin kayitlari var, cok ilginc ve detayli...
Kaldigimiz yerden Devam ediyoruz

BATI ANADOLU VE MUGLA CIVARI:

ANADOLU PARSI KAYITLARI,

Dilek Yarımadası'nın, 1966 yılında Milli Park olarak ilan edilmesinin en önemli nedenlerinden biri, Anadolu Parsı'nın burada yaşıyor olmasıydı. Soyunun tükenme aşamasına gelmesindeki etkenler, bu tarihlere kadar yoğun avcılık ve artan insan etkinlikleri gösterilmektedir. Post desenleri, sessiz yürüyüşü ve arazideki en küçük engebeden çok iyi yararlanması sayesinde, parsı doğada görmek çok zordur. 1962 yılında, Söke'li bir avcı Milli Park sırtlarında bir Anadolu Parsı vurarak, postuyla bir fotoğrafını çektirmiştir. Güzelçamlı ve Doğanbey köylerindeki yaşlıların anlattıklarına göre, l950-60'lı yıllarda geceleri öksürüğe benzer kükremeleri çok kereler duyduklarını, bu sesin bir canavara ait olduğunu söylemişlerdir.Büyük ve derin vadilerin olduğu ormanlar, çalılık ve maki kaplı sarp dağların olduğu Dilek yarımadası ve Beşparmak Dağları, Anadolu Parsları için çok iyi bir yaşam alanı olmuştur. Gün doğumu ve gün batımında etkin olan Anadolu Parsı tek dolaşmakta ve kaya oyuklarını barınma yeri olarak kullanmaktadır.
Beşparmak Dağları'nda keçi sürüsü güden bir çobanın anlattığına göre ”1960'lı yıllarda genç bir oğlandım.Keçi sürülerimiz vardı. Köyümüz Beşparmak'ın yamacında olduğundan, hayvanları daha yükseğe yaylıma çıkarıyordum.Köyde büyüklerimizden dağda kaplan (Anadolu Parsı) olduğunu öğrenmiştim. Dağa çıkarken çok korkardım ama bugüne kadar bana hiç denk gelmemişti. Bir gün yine sabah çok erken keçileri dağa çıkardım. Hava karanlık ama mehtap vardı. Resimli mağarayı (Prehistorik kaya resimleri, Beşparmak Dağları'nın birçok yerinde vardır.) geçince bir kükreme sesi duydum. Hemen kovanlığın (köylülerin, ayılar ballarını yemesin diye yüksek kayalıklara, taşlardan ördükleri yer) tepesine çıktım ve izlemeye başladım. Mağaranın içinden, uzun kuyruklu çok büyük bir kediye benzeyen bir hayvan çıktı. Kaplan dedikleri bu olmalı dedim. Korkudan dizlerim titremeye başlamıştı. Keçilerden birinin boğazını ısırdı ve öylece bekledi. Keçi debelendi ve bir süre sonra hareketsiz kaldı. Onu bıraktı ve arka arkaya tam 12 keçinin kanını emdi. Keçileri yemiyor, sadece kanını içiyordu. Köpek havlıyor, fakat yanaşamıyordu. Sonunda köpeğe de saldırdı ve onu parçalayarak yemeye başladı. Bu çok ilgimi çekmişti. Oysaki keçileri yememişti. Büyüklerime anlattığımda köpek etli tuzlu olduğundan çok severmiş. Bir de domuz mozalarını ve oklu kirpiyi de severmiş. O yıllarda çok az olan oklu kirpi, günümüzde çok bollaştı. Bunun nedenini ben kaplanın (Anadolu Parsı) yok olmasına bağlıyorum. Doğanın dengesini biz insanlar bozdu. Hayvanlarımızı öldürmesin diye, domuz mozalarından yakalayıp kesiyor, üzerine tarım ilacı sürüp, kaplanın(Anadolu Parsı) su içeceği yerlere bırakıyorduk. Kaplan da domuz mozasını yiyor, bir süre sonra ölüyordu. Yüksek kayalardan gelen kartallar, ölen kaplanın üzerine çullanıp büyük bir iştahla yiyor ve onlarda ölüyordu. Artık günümüzde ne kaplan kaldı, ne de Beşparmak kartalları. Bir keresinde, Pınarlık'ta suyun kenarındaki kumun üzerinde, tüysüz kıpkırmızı iki tane kedi yavrusu gibi enik gördüm. Köye gittiğimde dedeme anlattım. Onlar dedi, kaplanın yavrularıdır, bu hayvan yavrularını karıncalardan korumak için su kenarlarına doğurur, çünkü karıncalar sudan geçemezler dedi. Beşparmak Dağları'nın birçok bölgesinde buna benzer yaşanmış olaylar vardır. Bu dağlarda yaşayan yöre sakinleri, hayvanlarını yemesin diye yaşanan süreç içinde, fotoğraflarda görüldüğü gibi kaplan kapanı denilen bu tuzaklarla, demir kapanlarla, teknolojinin ürettiği tarım ilaçlarıyla ve tüfeklerle Anadolu Parslarının soyunu tüketmiştir.


Kaplanlar ve Ayılar
Sıcak, kayalık, sık bitki örtüsü arasında 1950'li yıllarda yaşayan kaplanları yöredeki yaşlılar anlata anlata bitiremiyorlar.
1947 yılında Kayadibi Dağı eteklerinde kedi gibi hırlama kükreme duyan köylüler dikkat kesilmiş. İnekleri gütmeyip dağa bırakanlar sürünün akşam olunca eksik dönmeleri üzerine silahlanıp sürek avına başlamışlar. 90'lı yıllarda Ören yerinde bekçilik yapan Osman Gürsoy'un anıları ise hayli ilginç:

1950 yılında Labranda'nın arka taşlık tepesinde akan çay'ın ortasına kaplan iki yavru yapmış. Bekçi şöyle devam ediyor: "9-10 yaşlarındaydım, o zamanlar çobandım. Ana kaplanın olmadığı bir anda yavruları görünce elimdeki tara ile kestim. Çocuktum bilemedim, kurt yavrusu sandım. Ertesi gün yine sürüyü götürürken deliye dönen ana kaplan sürüye daldı. Keçilerden birini gözümün önünde yedi. Daha sonraları bir çok çobanın keçisini hep yedi. 1951'de yine birgün sürüyle giderken keçiler kaplanı görünce çil yavrusu gibi dağıldılar, bu defa kaplan kaçtı. Gelip anlattım, köylüler kaplan ve ayıları vurmak için av partileri düzenlediler. Kurnaz hayvandı. Kendi barındığı yerde değil, dışarda avlanır, Antik Kentin yakınlarına gelip gizlenirdi. Sürüye dalınca hayvanın ciğerine saldırır. İlk önce ciğerini yerdi. Yiyemediği kısımlarını ağaca asar, acıkınca dönerdi. Dağda taştan yapılma kaplan kapanları hala durur. Eskiden Kaplanı yakalamak içine ciğer koyardık. Ayılar ise bal dolu kovanlara dadanmışlardı. Ayılar için ayı kovanlığı yani kayalar üzerine duvarlar örülür içeri girmesi engellenirdi. Çoğu vuruldu ve beslenme yetersizliği yüzünden şimdi ne kaplan ne de ayı kaldı" diyor...
Akdeniz'in son kaplanlarının içi doldurulmuş olanlarını İzmir Bornova'daki Ege Üniversitesi Tabiat Tarihi Müzesi'nde görebilirsiniz.

Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7